Yeter Ki Kalbin Kırılmasın
Bir hükümdarın pek çok cariyeleri vardı. İçlerinde pek güzel dilberler
bulunmasına rağmen, siyah bir cariyeye daha fazla alaka ve sevgi
gösterirdi. Diğerlerinin bunu çekemediğini fark eden padişah, bir gün
kendilerine üzeri mücevheratla süsülü birer kristal bardak vermişti.
Manevi değeri yanında maddi kıymeti de pek yüksek olan bu bardakları
ellerinde tutan cariyeler, hayranlıkla bakarlarken padişah:
- Herkes elindeki bardağı yere vurup kırsın, demişti. Güzel cariyeler
hediyelerini sinelerine bastırarak:
- Efendimizin bu kadar değerli bir hediyesini nasıl kırabiliriz!
dediler. Siyah cariye ise padişahın emrini, hiç tereddüt etmeden ve
vakit kaybetmeden der'akab yerine getirdi. Barfdak yere çarpılmış ve
param parça olmuştu. Padişah siyah cariyeye hitaben:
- Diğer cariyelerim bu kadar kıymetli bardağı kıramadıkları halde sen
neden kırdın? dedi. Siyah cariyenin verdiği cevap ise çok takdire
şayandı:
- Bana efendimin kalbi lazım, kadehin ne kıymeti olabilir. Yeterk ki
onun kalbi kırılmasın!
Hükümdar, bu cevabın içerisinde diğerlerine gereken dersi vermiş
bulunuyordu.
Yüzü güze fakat özü çirkin bir kadın, kocasının kalbini kırmaya devam
ettikçe, kalbte açtığı yaraya güzellik olamaz.